Gökçeada tarih boyunca, Avrupa-Asya arası köprü görevi görerek devamlı el değiştiren bir geçit merkezi olmuş. Adanın iskan tarihinin ne kadar eskiye gittiğine dair kesin bilgiler bulunmuyor. Ama ilk yerleşenlerin Pelasg’lar olduğu kabul ediliyor.
1455’de Osmanlı topraklarına katılan ada, Osmanlı ile Venedik arasında geçen savaşlarla dönem dönem el değiştiriyor. Kanuni Sultan Süleyman zamanında ada vakıf ilan ediliyor. Bu sayede mal varlığı korunan ve arttırılan Gökçeada, Osmanlı hakimiyeti altında 20.yy’a kadar refah içinde yaşıyor. 1800’lü yılların başında birçok Ege adası, Yunanistan’a bırakılmasına rağmen Gökçeada Osmanlı’da kalıyor.
1912 tarihli 1. Balkan Savaşı sırasında Yunanistan Gökçeaada’ ya giriyor. 1913 tarihli Atina Antlaşması ile Gökçeada ve Bozcaada dışındaki tüm Ege Adaları Yunanistan’a veriliyor. Ama bu arada başlayan Birinci Dünya Savaşı sebebiyle Yunanlılar adada kalarak, Anzak, İngiliz ve Fransız güçlerinin adayı deniz ve hava üssü olarak kullanmalarını sağlıyor.
Gökçeada, Lozan Barış Antlaşması sonucunda 22 Eylül 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılıyor. Bu tarih her sene Gökçeada’nın kurtuluş günü olarak kutlanıyor.
Gökçeada, yüzyıllar öncesinden gelen ve 1970 yılına kadar kullanılan ismiyle İmroz, Kuzey Ege’deki iki Türk adasından biridir. Türkiye’nin en büyük adası olarak Bozcaada’nın yaklaşık sekiz katı büyüklüğündedir. Türkiye’nin en batı ucu olduğu için ‘güneşin en son battığı yer’ olma ünvanına sahiptir.
Gökçeada, Çanakkale’ye bağlı bir ilçedir. Yerleşim ilçe merkezi dışında 10 köye dağılmış durumdadır. Adaya ulaşım deniz ve hava yolu ile sağlanmaktadır. Deniz yolu için arabalı feribot ve sadece yayalar için deniz otobüsü kullanılıyor. Ada içinde her türlü ulaşım aracı kullanılıyor.
Gökçeada, doğal yaşamının zenginliğiyle öne çıkan bir yerdir. Flora ve faunasındaki çeşitlilik, su kaynaklarının bol olması adanın dikkat çekici özellikleridir. Türkiye’nin ilk sualtı parkı burada ilan edilerek denizdeki, organik tarım konusunda pilot bölge seçilerek karadaki doğal yaşam koruma altına alınmış.
Zeytin ağacı ve onun nimetleri adanın yüzyıllar öncesinden gelen ve hala yaşatılan değerleridir. Zeytincilik kökeni çok eskiye dayanan bir uğraştır. Adada 300 - 400senelik zeytin ağaçları görmek mümkündür.
Adada yoğun olarak keçi ve koyun yetiştiriciliği yapılıyor. Ama diğer yerlerden farklı olarak hayvanlar, çobansız ve özgür bir şekilde otluyor, floradaki kekikle ve yabani bitkilerle besleniyor. Serbest hayvancılık adanın köklü geleneklerinden biri haline gelmiştir.
İmroz adını birçok mitolojide de görmek mümkündür. M.Ö. 1200' lü yıllarda geçtiği varsayılan Troya Savaşı'nı konu alan İlyada Destanı, Homeros tarafından M.Ö. 750'li yıllarda yazılmış. Destanda adı birçok kez geçen İmroz'dan hep kayalık olarak bahsedilir.